For English click here.
Bu sene Paskalya tatilinde, ayak basacağım 19. ülke olan Lüksemburg’a gitmeye karar verdim. Bir günü Lüksemburg şehrinde geçirdikten sonra Almanya’nın şarap rotası olan Mosel nehri kenarındaki Trier ve Bernkastel-Kues’ı gezdim. Bu yazımda beni gerçekten büyüleyen Lüksemburg’u ve bir günde neler yapabileceğinizi anlattım. Avrupa seyahatinizde burayı kesinlikle listeye almalısınız.
Lüksemburg Hakkında Genel Bilgiler
Lüksemburg tam adıyla Lüksemburg Büyük Dükalığı 1958 yılından beri Avrupa Birliği’nde olan Schengen bölgesi ülkesidir. Para birimi Euro olan ülkenin üç resmi dili vardır: Fransızca, Almanca ve Lüksemburgca. Turistik bölge olduğu için karşılaştığım herkes İngilizce konuşuyordu. Belçika ve Hollanda ile BENELUX ticaret birliğini oluşturur. Yüz ölçümü olarak çok küçük olmasına karşın dünyada kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu ülkedir, gezerken birçok uluslararası finans kuruluşu gözünüze çarpacaktır. Ve ülkenin nüfusu sadece 650 bin kişi 🙂

Dünyada dükalık ile yönetilen tek yer olan Lüksemburg’ta başkent Lüksemburg Şehri, ülke ile aynı adı taşımaktadır. Lüksemburg eski şehir merkezi 1994’ten bu yana UNESCO Dünya Mirası listesindedir, ayrıca Brüksel ve Strazburg ile birlikte Avrupa kurumlarının üç resmi merkezinden biridir. Şehir toplu taşımanın ücretsiz olduğu ilk başkenttir.
Ülkenin güneyinde Mosel bölgesinde şarap üretimi yapılmaktadır ve tüm gezginlerin yakından bildiği, Avrupa Birliği içinde dolaşım serbestisi sağlayan Schengen Anlaşması ülkenin Schengen kasabasında imzalanmıştır.
Lüksemburg Gezilecek Yerler
Daha şehre varmadan yolda bastıran yağmur günün nasıl geçeceğini göstermişti. Aralıksız yağan yağmur ve zaman zaman sağanak eşliğinde Lüksemburg’un görülmesi gereken birçok yerini büyük bir azimle gezdim. Ama tadı damağımda kaldı, bu tarihi şehre güneşli bir mevsimde tekrar gitmek isterim. Prag’tan sonra en beğendiğim şehirler arasında ikinci sıraya yerleşen Lüksemburg’ta adım başı durarak fotoğraf çekmek istedim. Ne kadar beğendiğimi umarım anlatabilmişimdir 🙂 Mart ayı sonunda Paskalya günü sokaklar birçok farklı ülkeden gelen turistlerle doluydu.
Şehir iki ayrı katmandan oluşuyor, iniş çıkış gözünüzü korkutmasın. Ama mutlaka rahat ayakkabılar giyin ve yine de yanınızda bir yağmurluk bulunsun. Evet gelelim gezilecek yerlere, aşağıda kendi rotama göre sıralamayı yaptım. Google Haritalar üstünden bu yerleri işaretledim, linki burada.
Pont Adolphe: 1900’lerin başında inşa edilen Lüksemburg Şehri’nin önemli sembollerinden olan köprü Büyük Dük Adolphe’un adını taşıyor. Taş kemerleri ile etkileyici bir tasarımı var. Köprünün altından bisiklet ve yaya yolu geçiyor. Böylece baştan başa yürümek ve Pétrusse Vadisi seyretmek mümkün.
Parcs de la Pétrusse: Pont Adolphe’nin altında uzanan Pétrusse Vadisi yemyeşildi. Vadiye köprünün bir tarafından inip öbür tarafından çıktım. Surlarla çevrili vadide yürüyüş yapıp bisiklet sürebilirsiniz.
Casino Luxembourg – Forum d’art contemporain: Casino denince aklımıza başka mekanlar gelse de burası şehrin merkezinde bulunan bir modern sanat müzesi. İçinde sanat kitaplarının satıldığı bir müze mağazası bulunuyor. Salı günleri kapalı olan müzeye giriş ücretsiz.
Gëlle Fra: Hatıra Anıtı veya Golden Lady (Altın Kadın) olarak bilinen bu anıt I. Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybeden askerlere adanmıştır. Anıtın arka tarafında şehir manzarasını ve Pétrusse Vadisi’ne bakabilirsiniz.




Cathédrale Notre-Dame: Gotik tarzda inşa edilmiş katedralin içinde vitraylar ve duvar resimleri görülmeye değer. Biz katedrali gezerken bir kenarda pederler günah çıkarmak için gelenlerle konuşuyordu. Katedrali ziyaret etmek ücretsiz ve girişteki QR kodu okutarak kendi sesli turunuzu yapabilirsiniz.


Chemin de la Corniche: Şehrin en beğendiğim yeri burasıydı. Lüksemburg tarih boyunca farklı ülkelerin işgaline uğramış. 17.yy’da İspanyol egemenliği altındayken şehrin savunmasını güçlendirmek için bir savunma koridoru inşa edilmiş. ‘Avrupa’nın en güzel balkonu’ olarak bilinen Chemin de la Corniche, aşağıya bakınca Alzette Nehri ve Grund bölgesi, uzaklarda köprülerin üstünden geçen trenlerle yürüyüş boyunca gerçekten eşsiz manzaralar sunuyor.




Monument Patrimoine Mondial de l’UNESCO: Bu küçük anıt, Lüksemburg’un UNESCO Dünya Mirası listesine dahil olduğunu göstermektedir.
Casemates Du Bock: 963 yılında inşa edilen ve savunma kalesi olarak hizmet veren Lüksemburg Şehri’ndeki yeraltı tünelleri. Giriş ücreti 8 EUR.
Fëschmaart (Fishmarket/Balık Pazarı): Tarihte tüccarların balık ve deniz ürünlerini getirdiği bölgede artık bu ticaretin yerini hediyelik eşya dükkanları almış. MNHA (Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi) bu bölgede yer alıyor. Bir binanın cumbasına1.Dünya Savaşı’nda Alman işgaline karşı “Mir wëlle bleiwe wat mir sinn” yazılmış. Yani ‘olduğumuz gibi kalmak istiyoruz’.




Grand Ducal Palace: Lüksemburg Büyük Dükü’nün resmi ikametgahıdır. Nedense daha şatafatlı bir yapı bekliyordum, böyle küçük boyutta bir saray. Ön kapısında sadece bir asker nöbet tutuyordu. Saray yaz aylarında ziyarete açılıyor. Daha fazla bilgi için link burada.
Place Guillaume II: Lüksemburg Şehri’ndeki merkezi bir meydandır ve genellikle etkinliklere ve pazarlara ev sahipliği yapar.
Rue Philippe II ve Grand Rue: Şehrin iki büyük caddesi, butik mağazaları ve şirin kafeleri burada bulabilirsiniz.



Place d’Armes: kafeler, restoranlar ve tarihi binalarla çevrili canlı bir meydandır. Kışın Noel Pazarı, yazın da kültürel etkinlikler bu meydanda görülebilir.
Hämmelsmarsch Çeşmesi: Müzisyen ve koyun figürlerinin olduğu bu çeşme, eski bir Lüksemburg geleneği olan Hämmelsmarsch’ı anlatıyor. Eskiden bir çoban ve koyunu arkasına müzisyenleri alarak sokak sokak gezip insanları yaklaşan panayır ve fuar gibi etkinliklere davet edermiş.
Oberweis Café: Bir aile işletmesi olan bu mekanda pastaların lezzeti çok çok üst seviyede. Kesinlikle burada bir mola verin.
Three Towers: Eski şehrin giriş kapısından biri olan Üç Kule Lüksemburg Şehri’ndeki üç tarihi kuleyi ifade eder: Vauban Kuleleri, Rothelin Kulesi ve Hollenfels Kulesi.





Panoramic Elevator of the Pfaffenthal: Şehrin üst kısmından Pfaffenthal vadisine inmek için (veya tam tersi) 65 m yüksekliğindeki bu asansörü ücretsiz olarak kullanabilirsiniz. Camdan yapılan bu asansörden güzel fotoğraf veya videolar çekebilirsiniz.

Neimënster Abbey ve Grund bölgesi: Benim bir dahaki gelişime bıraktığım bu kısımda tarihi Neimënster Manastırı yer alıyor. Asansör ile manastır arası yürüyerek 20-25 dk. Manastırda yıl boyunca çeşitli sergiler, konserler ve etkinlikler yer alıyor, linki burada. Grund bölgesinde tarihi evler yer alıyor. Burayı gezdikten sonra tekrar asansörle veya eforunuza güveniyorsanız yürüyerek merkeze çıkabilirsiniz.
Bunlara ek olarak zamanınız kalırsa Thüngen Kalesi, Modern Sanat Müzesi (Grand Duke Jean Museum of Modern Art) ve Lüksemburg Şehir Müzesi (Luxembourg City History Museum) görülebilir. Ben bir dahaki gelişimde önemli tarihi noktalardan geçen Wenzel Yürüyüş Turu’nu (Wenzel Walk) yapmak istiyorum. Bu tur yaklaşık 3,5 saat sürüyor, detayları bu linkte.

Benim gibi plak merakınız varsa, içi tıka basa plaklarla dolu CD Buttek Beim Palais Sarl’ı öneririm.
Lüksemburg Yeme İçme
Kahvaltı: Kruvasan veya veya pain aux noix (fındıklı ekmek).
Yemek: Judd mat gaardebounen (fasulyeli, patatesli domuz eti), wäinzoossiss mat moschterzooss (hardal soslu sosis), Kniddelen (hamur içinde doldurulmuş sebze veya et) veya Gromperekichelcher (patatesli pankek) ya da deniz ürünleri. Restoranlarda ortalama bir öğün 30-40 EUR civarında. Daha uygun seçenekler için fast-food zincirleri alternatif olabilir.
Şarap: Pino Gris
Bira: Diekirch
Lüksemburg Şehri Ulaşım ve Konaklama
Lüksemburg’a Almanya, Belçika ve Fransa’dan trenle, otobüs veya arabayla gidilebilir. Lüksemburg’ta toplu taşıma ağı gelişmiş, havalimanından şehir merkezine otobüsle ulaşmak mümkün. Dortmund Lüksemburg arası arabayla 3 saat 15 dk. Lüksemburg için vignet uygulaması yok, otoyollar ücretsiz. Şehirde aracımı 24 saat açık olan Parking Monterey’e bıraktım. 10 saatlik park ücreti 26 EUR civarında. Bu linkten Lüksemburg’taki otoparkların doluluk oranlarını görebilirsiniz. Ülke pahalı ancak benzin komşu ülkelere göre yaklaşık 20 cent daha ucuz.
Şehirde günlük veya üç günlük bisiklet kiralayabilirsiniz, üyelik 2-5 EUR arasında; detaylar Vel’oh sitesinde. Lüksemburg merkezinde gecelik konaklama 120-200 EUR arası değişiyor. Biraz şehir dışına çıkınca 100 EUR altında yerler de bulunabilir. Ben bir sonraki gün rotama Almanya’da devam edeceğim için Mosel Nehri kıyısında Lüksemburg-Almanya sınırında bulunan Oberbillig kasabasını tercih ettim. Yaz aylarında nehir kenarında güzel bir tatil geçirebilirsiniz. Sonraki yazılarımda buradan da bahsedeceğim.
QuattroPole
Lüksemburg’a gitmişken Almanya’da Trier ve Saarbrücken ve Fransa’daki Metz şehirlerini görebilirsiniz. Bu dört şehre QuattroPole adı verilmiş, daha detaylı bilgi quattropole.org‘ta.
Bir sonraki yazıya kadar merakla kalın,
Almanya’da günlük hayat nasıl geçiyor diye merak ediyorsanız Facebook, Instagram hesaplarımı ve YouTube kanalımı takip etmeyi unutmayın!

“Lüksemburg Gezisi” üzerine 2 yorum